3 Kolay Adımda Yeni Bir Yaşam Tarzı Nasıl Tanımlanır?
Birinci Adım: Hedonizmden Uzaklaş!
Hepimiz yaşadığımız hayattan yaptığımız eylemlerden haz duymak isteriz. Günümüzde sahip olduklarımızın artık bizi satın almaya başladığı bir düzlemin içinde bulunmaktayız. Haz odaklı bir yaşama eriştikçe mutlu olabileceğimiz algısını dışarıdan bir dayatma ile sürekli içselleştirmek zorunda hissediyoruz. Hedonist bir yaşamı günümüzde kavramsallaştırdığımızda; cinsellik, sürekli alışveriş yapma isteği, lüks tüketim gibi eylemlerle tanımlanabilir.
Hedonizm hazcılık anlamına gelmekte olup, dünyadan zevk almayı amaçlayan bir felsefeyi tanımlar. Zevk almamızı ve tatmin duygumuzu sağlayan bazı hormonlarımız var. Beynin kimyasına bakıldığında; Serotonin yeterli miktarda salgılandığında kişinin davranışlarını ve ruh halini olumlu yönde etkiler. Popüler anlamda mutluluk hormonu olarak da adlandırılır.
Dopamin ise beynin sinir hücreleri arasındaki iletişiminden sorumludur. Beyindeki haz alma duygusundan tamamen dopamin sorumludur. Serotonin bizim duygu durumumuzu dengelerken, dopamin tamamen zevk almamız için vardır. Beynimizin ödül sistemindeki motivasyon için sürekli dopamin devrededir.
Haz aldıkça vücut dopamin salgılar. Dopamin yükselirken doymamızı sağlayacak olan dengeleyici hormonumuz serotonin düşer. Haz eşiğimiz ve doyumsuzluğumuz arttıkça her şeyden daha çok haz almak ve sonsuz bir hazzı elde etmek isteriz.
Mutluluk ve hazzın arasındaki ayrımı doğru yapamadığımız için hedonist bir yaşamı içselleştirerek mutlu olabileceğimiz yanılgısına düşüyoruz. Haz peşinde koşmak bizi mutlu etmeyeceği gibi, bizleri daha derin varoluşsal sıkıntılarla baş başa bırakabilmektedir. Anlık zevklere bağlı kaldıkça hayatımız uzun vadede daha derin sorunlarla bizi yüzleştirebilecektir.
Hedonizme göre bizim için tek iyi şey zevk, tek kötü şey ise acıdır. Oysa hayatta var olan bütün pozitif deneyimlerin kaynağı negatif deneyimlerin üstesinden gelmekle kazanılmaktadır.
Hedonizmin bize dayattığı anı yaşa mottosu bugünümüzü belki kurtarır, ama geleceğimizi tamamen karartabilir.
İkinci Adım: Minimalist yaşa!
Sahip olduklarımızın giderek bizi satın aldığı bir düzlemin içinde minimalizm kısa bir tanımla sadeleşmektir. Gösterişin olduğu her yerde kasvet ve bayağılık varken minimalist bir yaşam felsefesi bunu tamamen tersine çevirebilmektedir. Minimalizmin iki yönü vardır;
Birincisi; Maddesel ilişkilerle olan kısmı olarak tanımlanabilir. Evimizde fazlalık olan gereksiz her yükten kurtulmak, daha az eşya ile daha fazla huzur bulabiliriz.
Minimalist yaşamın asıl olan diğer felsefi yönü ise; Zihin sükûnetidir. Manevi olarak olgunlaşmak ve azın çoktan daha üstün olabileceği farkındalığına varabilmektir. Yani gereği olmayan yüklerden kurtuldukça daha fazla özgürleşebileceğimiz aşikardır.
Çok fazla şeye sahip olduğumuzda zihnimizi uyaranlara daha fazla maruz bırakabilmekteyiz. Minimalizm daha doyurucu bir hayat için, tüketim toplumu içinde benimsememiz gereken en önemli felsefi akım olabilir. Hem geleneksel hem de sosyal medyanın bize sürekli olarak pompaladığı; moda, en iyi restoranlar, en iyi mekanlar, en yeni akıllı telefon, en iyi otomobiller, en iyi kahvaltıcılar gibi sürekli yenilik döngüsü içinde tüketimin empoze edilmesi, daha fazla tüket ve daha fazla mutlu ol anlayışı bizi sürekli yetersizlik duygusu içinde hissettirebilmektedir.
Bununla baş edebilmek için minimalist olmaya ihtiyacımız var. Daha fazla tüketme dürtüsü biz farkında olmadan mutluluğumuzu tamamen örselettirmiş durumda.
Sadece gerekli olanı tüketmekle yetindikçe daha mutlu ve huzurlu bir insana dönüşmek, daha fazlasını arzulamaya çabalamaktan daha kolay bir eylem. Mutluluk aslında ne kadar çok şey alabildiğimizle değil, ne kadar daha az şeye ihtiyaç duyduğumuzla tanımlanmalı.
Üçüncü Adım: Öz Farkındalığını Geliştir!
Öz farkındalık insanın kendini daha kolay yönetebilmesine katkıda bulunur. Farkındalık kavramından okullarda, medyada ve ikili ilişkilerde çok fazla bahsedildiğini nedense göremeyiz. Sadece dürtü ve hazlar üzerinden içselleştirilen bir yaşam insanın kendi farkındalığını yıllarca örseleyebilmektedir. Farkındalık bir insanın içsel yolculuğundaki en önemli kavramdır. Ben kimim sorusunun yanıtını çoğu insan doğru düzgün yanıtlayamamaktadır. Bununla birlikte; erken çocukluk döneminde yaşadıklarının kişiliğine olan etkisini göz önünde bulundurmadan, kendini tanımaya çalışmalarıdır. Kendimize doğru sorular sormaya başladığımızda davranışlarımızın ardındaki şemalarımızı çözümlemeye ve anlamlandırmaya başlarız. Şema terapi ekolüyle psikoterapi almış insanlar öz farkındalığını geliştirme noktasında büyük bir yol alabilmişlerdir.
Öz farkındalığı olan insanlar;
-
Doğru ve rasyonel seçimler yaparlar.
-
Yapabileceklerini ve yapamayacaklarını daha iyi idrak edebilirler.
-
Sınırlarını daha net koruyabilirler.
-
Onay arayıcılığı ötekinde değil, kendinden tedarik ederler.