Kişilerin delikli objelere veya kalıplara karşı gösterdiği aşırı tiksinmeden kaynaklanan bir rahatsızlıktır. Etimolojik olarak incelendiğimizde, farklı dillere Yunancadan kazandırılmış bu sözcüğün, "trypa" (delik delme veya delme) ve "fobi" (korku veya isteksizlik) ifadelerinin birleşiminden oluştuğunu fark edebiliriz.
Doğada karşılaşabileceğimiz ayçiçekleri ve tohumlu meyvelere; günlük hayatta karşılaşabileceğimiz duş başlığı ve sünger gibi delikli dokulara gösterilen aşırı tepki halinin, bu fobinin bir sonucu olduğu söylenebilir. Hakkında hala kısıtlı sayıda çalışma bulunan bu rahatsızlık, ilk kez 2005 yılında adlandırılmıştır.
“Tripofobi nedir?” sorusu, günümüzdeki en basit tanımıyla bir tür kaygı bozukluğu olarak cevap buluyor. Durumun başlı başına araştırılması gereken bir fobi olup olmadığı ise hala tartışmalı. Bu tiksinme duygusunun neden kaynaklandığı tam olarak bilinmemekle birlikte konu hakkında uzmanlarca geliştirilmiş çeşitli yaklaşımlar bulunuyor.
Tripofobi, bal peteği, sünger gibi kümeler halindeki deliklere sahip nesnelere karşı oluşan tepki, iğrenme hissiyatının yarattığı psikolojik bir zorluktur.
Bu fobiye sahip kişilerin muhakkak o deliklerden korkmasının şart olmadığı artık bilinen bir gerçek. Deliklerin yapılarına karşı hissedilen tiksinti de onların bu rahatsızlığa sahip olduğunu gösterebilir. Hatta bazen bu görselleri hayal etmek bile kişi için tetikleyici olabilir.
Tripofobi nedir sorusunun bir diğer cevabı da düzensiz şekilli deliklere karşı duyulan tiksinme olabilir. Kişi, puantiyeli bir kumaş veya duş başlığı üzerindeki delikleri gördüğünde olağan dışı bir tepki göstermezken onu rahatsız eden şey, gördüğü objedeki deliklerin düzensizliği olabilir.
Bu hassasiyete sahip olan kişilerin; o ürünleri tüketmekten kaçınmaları, bu görüntü bir duvar kağıdındaysa o dokuya sahip bir ortamda bulunmak dahi istemedikleri gözlenir.
Söz konusu bozukluğun, ilk kez 2005 yılında, çevrimiçi düzenlenen bir web forumunda isimlendirildiği bilinmektedir. Yaygınlık konusuna gelince ise yapılan bazı araştırmalarda çocukların ve gençlerin %17’sinin belirli bir dereceye kadar delik korkusuna sahip olduğu görülmüştür. Bir başka deyişle bu oran, altı kişiden birinin bu bozukluğa karşı daha hassas bir konumda olduğunu ortaya koyar. Şimdiye kadar yapılmış araştırmalar, niteliği hala belirlenememiş olan bu bozukluğun yapısını ve tedavisini anlamak konusunda maalesef ki yetersiz kalıyor.
Günlük hayatımızda çok karşılaşmadığımız, bu kadar ön planda olmayan bu fobinin toplum nezdinde tanınma süreci medya sayesinde gerçekleşmiştir
İlginç bir bilgi olarak, tripofobi hakkındaki farkındalığın artmasını sağlayan şeylerden birisi teknolojik alet tasarımıdır. Geliştirilen akıllı telefonlardaki küçük kamera lenslerine olumsuz tepki gösteren tüketicilerin varlığının haberlere konu olması, tripofobinin bilinirliğinin artmasına katkı sağlamıştır.
Buna ek olarak, tüm dünyada adeta bir fenomen haline gelen “American Horror Story: Cult” adlı korku-drama dizisinde bu korkuya sahip bir karakter yer almıştı. Bu sayede konu hakkında farkındalık yaratan yapım, insanlara tripofobi nedir sorusunu sordurtmayı başarmıştı. Dizi, aynı zamanda bu konuda kırılgan izleyicileri de tetikleyen görüntüler içeriyordu.
Tetikleyici görüntülere verilebilecek bir diğer örneğin de fantastik evrenin en büyük aktörlerinden biri Marvel evreninden geldiğini söylesek şaşırır mısın?
Michael B. Jordan’ın Killmonger karakterini canlandırdığı Black Panther filminin bir sahnesinde gösterilen yara izi, tripofobi destek gruplarınca tepkiye neden oldu.
Delik korkusunun, erkeklere oranla kadınlarda daha yaygın olarak görüldüğünü söylemek mümkündür. Ek olarak anksiyete, depresyon veya obsesif kompulsif bozukluğa sahip bireylerin yatkınlıklarının daha fazla oldukları gözlemlenmektedir. Yaşanan bu durum, aşağıdaki belirtilerin gösterilmesine neden olabilir:
Uzmanlar, bunun sebebinin ne olduğu konusunda henüz tam olarak fikir birliğine varmış değil. Bu nedenle konu hakkında farklı teoriler ileri sürülmektedir.
Birinci teori, beynimizin gözlemlediği delik kümelerini tehlike kavramı ile ilişkilendirme ihtimalimize dayanır. Bu, onlara göre biyolojik bir korkunun uzantısı olabilir. Örneğin, küçük deliklerden oluşan bir deseni, zehirli bir yılan derisiyle veyahut bir çift tarantula gözüyle ilişkilendirmek az da olsa ihtimal dahilindedir.
Tripofobisi olan kişilerde kaygı oluşturan görüntüleri analiz eden araştırmacılar, belirli bir grafik düzenlemedeki yüksek kontrastlı renklerin kaygı, iğrenme ve diğer semptomları tetikleme eğiliminde olduğunu buldu.
Bu görüşü destekleyen çalışmalardan birinde araştırmacılar, katılımcılara bal peteği görselleri göstermiş ve akıllarına gelen şeylerin ne olduğunu sormuşlardır. Katılımcıların bir kısmı soruya bal, arı gibi cevaplar verirken, diğer kısmının ise bal peteğini çıngıraklı yılan gibi tehlikeli organizmalarla ilişkilendirdiklerini not etmişlerdir. Buradan çıkardığımız sonuç, tam da tahmin ettiğimiz gibi olacaktır. Çıngıraklı yılan benzetmesi yapan katılımcıların, tripofobiye sahip olma olasılığı daha yüksek kişiler olduğu gözlenmiştir.
Bu teorinin bir diğer örneği ise görülen deliklerin, cilt rahatsızlıklarını ve cilt dökülmelerini hatırlatması olabilir. Bu da uzmanlarca evrimsel tepkiyle ilişkilendirilir.
Ekleyebileceğimiz bir diğer nokta da, görülünce rahatsızlık hissedilen objenin içinde bulunduğu tatsız ve üzücü bir olayın yaşanmış olma olasılığıdır. Araştırmacılar bu olasılığın çok da nadir görülmeyen kayda değer bir nokta olduğunu belirtirler. Örneğin zehirli bir canlı ile karşılaşmak veya bir cilt rahatsızlığı geçirmek de bu tarz bir hassasiyetin gelişmesine neden olabilir.
Başka bir teori ise beynimizin delikli yapıları algılayabilmek için daha fazla enerji ve oksijen harcamasından ötürü bize endişe veren duyguların tetiklendiği düşüncesidir. Buna ek olarak, birçok insanda görülen obsesif kompulsif bozukluğun (OKB) da bir özelliği şeklinde de var olabilir.
2016 yılında yapılan bir çalışma, akıllara bu duygunun sosyal kaygı ile bağlantısı olabileceğini getirdi. Sosyal kaygısı olan insanların gördükleri görüntüyü, kendilerine bakan çok sayıda insan gözü ile ilişkilendirmesi ve bunun sıkıntıya yol açma ihtimali çalışmanın önemli bir çıktısıydı. 2017 yılında gerçekleştirilen bir araştırmada ise tripofobi ile majör depresif bozukluk ve yaygın aksiyete bozukluğu arasında da bir bağlantı olabileceği keşfedildi.
Tüm bunlara ek olarak, ailesinde korku ve kaygı yatkınlıkları bulunan kişilerin, tripofobiile karşı karşıya olma olasılıkların diğer bireylere oranla daha fazla olduğu da gözlenmiştir.
Kişilerin, bahsedildiği gibi delikli kümelere sahip ve bu minvalde nitelikleri olan nesnelere konum olarak yakınlaşmaları, tetiklenmelerine neden olabilir. Bu nedenle bu objelerin bulunduğu yerde olmaktan kaçınmaya meyilli olmaları gayet doğaldır. Bazı durumlarda bu görüntüleri hayal etmek bile kişi için tetikleyici olabilir. Günlük hayatımızda sıkça karşımıza çıkabilecek nesnelere verilebilecek örnekler aşağıdaki gibidir:
Amerikan Psikiyatri Birliği (APA), Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabında (DSM), nispeten yeni incelenmeye başlayan tripofobiyi henüz bir bozukluk olarak değerlendirmiyor. Bunun bir nedeninin ise genellikle bireyin hayatını etkileyecek kadar zarar veren bir durum olarak görülmemesi olduğu söylenebilir. Belirttiğimiz üzere bu kavram bir bozukluk olarak tanınmadığından, teşhis için de net kriterler bulunmuyor. Buna karşın, uygulanmakta olan bir testin varlığından bahsedebiliriz.
Yalnızca araştırma amaçlı bu test, delikli objelere duyarlılığın olup olmadığı konusunda sana fikir verebilir. Test yapılırken kişisel verilerin istenmez, katılımın anonim kalır. Sen de bu sayede “Tripofobi nedir?” ve belki de daha önemlisi “Ben bu semptomları gösteriyor muyum?” sorularına cevap bulmuş olursun.
Testte, her biri ekranda sekiz saniye kalacak çeşitli görüntülerle karşılaşırsın. Bu görüntülerin bazılarında delik kümeleri bulunurken bazılarında ise bulunmayacaktır. Sen resimleri görüntülerken sistem, sana o resmin ne kadar süre boyunca orada kaldığına ilişkin sorular sorarak delikli ve deliksiz resimlerle süre karşılaştırması yapmanı bekler.
Yapılan testin sonucunda ise ortaya bir oran çıkar. İki rakamından yüksek bir oran çıkması halinde, bu kaygıya sahip olma ihtimalinin yüksek olduğu belirtilir.
Delik korkusu adıyla bilinen bu rahatsızlığı iyileştirmek adına bireysel olarak yapabileceğimiz birçok şeyin var olduğunu söylemek mümkündür. Bireysel olarak başvurabileceğimiz yöntemlerden bazıları şunlardır:
Buna karşın bu fobi, sevdiğin etkinliklere katılmanı etkileyen veya hayattan zevk almanı engelleyen bir konumda da olabilir. İleri safhada depresyon, uyku problemi ve panik ataklara neden olabilir. Bununla başa çıkmak adına Maruz Bırakma veya Bilişsel Davranışçı terapiye başvurulması mümkündür.
Maruz bırakma terapisinin bulunduğu tür (konuşma terapisi), 10 kişiden 9’unun bu tarz belirli fobik durumlarının üstesinden gelmesini sağlar. Bu terapi yöntemi seni kademeli olarak tetikleyicilere maruz bırakarak tepkilerini kontrol etmene yardımcı olur.
Maruz bırakma sırasında danıştığın sağlık uzmanı;
Bilişsel Davranışçı Terapi ise tetikleyici şeylere karşı algını ve gösterdiğin tepkileri değiştirmene yardımcı olur. Buradaki amaç, gerçekçi olmayan düşünceleri irdelemek, bunları gerçekçi fikirler ile değiştirmek ve gösterilen tutumlarda değişiklik yapmak olabilir.
Günümüzde trifobiye karşı geliştirilmiş bir ilaç yoktur. Bu nedenle reçete edilen ilaçlar doğrudan bu rahatsızlığın belirtilerini tedavi edemez.
Trypophobia, Cleveland Clinic
Everything You Need to Know About Trypophobia (Fear of Holes), Bethany Juby, PsyD, Annamarya Scaccia, 2022
What Is Trypophobia? Symptoms, Causes, Diagnosis, Treatment, and Prevention, Nuna Alberts, LCSW, 2023
Sana en uygun online psikolog ile eşleşmek için testi çöz
BAŞLAİlk seansın %15 indirimli
Kod: BASLA15Terapine Şimdi Başla
Terapistleri GörüntüleTerappin'in uzman klinik psikologları ile daha huzurlu bir hayata ulaşabileceğin terapi yolculuğuna ilk adımı at.